AYDINLANMA
EMRE KONGAR
Türkiye'nin en önemli sorunlarından biri aydın düşmanlığıdır.
Zaman zaman yatışan, zaman zaman güçlenen bu aydın düşmanlığının temelinde
dört faktör olduğu düşünülebilir:
Birinci faktör, yükselen beklentiler ve bu yükselen beklentilere ulaşmak için gerekli
çabanın gösterilmeyişidir:
Üniversiteye bile gitmemiş bir vatandaş, hayatının yaklaşık kırk yılını
harcayarak profesör olmuş bir beyin cerrahının prestijini, gelirini, hayat
standardını ister...
İkinci faktör, din, mezhep, ırk, milliyet, siyaset, yaşam görüşü farklılıklarından
kaynaklanan bağnazlıktır:
Bağnaz insan, kendi düşüncelerine, inançlarına aykırı olan ya da aykırı
olmasa bile bu düşünceleri, inançları sorgulayan insanları dışlar, onları düşman
gibi görür.
Üçüncü faktör, edilgenlik ve çaresizlik duygusudur:
Yaşamından memnun olmayan, hayattaki amaçlarını gerçekleştirmenin,
sorunlarını çözmenin yolunu bulamayan, yoksul ve çaresiz insanlar, mevcut
koşullardan dolayı "başkalarını", "sorunlarını
çözemeyenleri" sorumlu tutarlar.
Dördüncü faktör, özellikle siyasetten kaynaklanan toplumdaki popülist söylemlerdir.
Bu popülist söylemler hem cepheleşmeleri, düşmanlıkları besler, hem de
geniş, yoksul kitleleri, kendilerinden farklı olan aydın kesimlere karşı
kışkırtır.
* * *
Türkiye'de askeri darbe yönetimleri de, popülist sivil yönetimler de, aydın
düşmanlığını körüklemişlerdir.
Her dönemde iktidarları sorgulayan aydınlar baskı altına alınmış, itip
kakılmış, hapse atılmıştır.
Doktor düşmanlığı, aydın düşmanlığının özel bir biçimidir.
En basit örnek, mecburi hizmet konusunda verilebilir:
Türkiye'de özel girişim özgürlüğü vardır, piyasa mekanizması egemendir;
herkes zorunlu eğitimi aldıktan ve meslekî standartlara göre gerekiyorsa
stajını yaptıktan sonra, mesleğini istediği yerde icra edebilir...
Doktorlar hariç!
Sadece doktorlar, bütün eğitim ve staj gereklerini yerine getirseler bile
belli bir süre Sağlık Bakanlığı'na mecburi hizmet yapmadan mesleklerini icra
edemez.
* * *
AKP'nin sağlık reformu adı altında uygulamaya koyduğu ilkeler doktorlara da
halkımıza da karşıdır:
Üniversite hocalarının sağlık hizmeti vermeleri neredeyse
olanaksızlaşmıştır.
Muayenehane doktorluğu, giriş kapılarını bile ölçen bir denetim sistemi ile
can çekişir hale getirilmiştir.
Devlette çalışanlar, "performans sistemi" adı altında
zorlandıkları koşullarda, hiçbir hastaya doğru dürüst bir tedavi
uygulayamayacak kadar yoğun bir iş yükü altına sokulmuştur.
Kamu hastanelerinin yönetici kadroları uzmanlardan temizlenmiş, yandaşlarla
doldurulmuştur.
Özel hastanelerin bile kadrolarına el konmuş, isteyenin istediği doktoru
istihdam etmesi engellenmiştir.
Hastalar beklenmedik katkı payları ödemeden kaliteli hizmet alamaz hale
gelmiştir.
* * *
Aydınlara, doktorlara karşı genel yaklaşım bu olunca, zaten şiddete dönük
feodal değerlerden kurtulamamış olan halkımız da bu ortamda, sağlıkla ilgili
her türlü sorununu, çaresizliğini, doktorlara saldırarak ifade etmeye
başlamıştır.
Son günlerde bütün kamuoyunu isyana sevk eden cinayet ve darp olaylarının
arkasında yatan temel yapı budur.
* * *
Türk Tabipler Birliği ve İstanbul Tabip Odası bu sorunlarla başa çıkmak
için canla başla uğraşmaktadır.
Medyada, Cumhuriyet ve bir-iki gazete dışında fazla bir yer
bulamasalar da, çok ciddi çalışmalar yapmakta, halkımızın ve sağlık
personelinin sorunlarını sürekli dile getirmektedirler.
Bu Pazar İstanbul Tabip Odası'nda seçimler vardır.
Bu seçimlerde de elbette her seçimde olduğu gibi yandaşlar, yönetimi ele
geçirmek için çalışacaklardır.
Bütün doktorların bu seçimlere katılmaları ve bugüne kadar sorunlarına
sahip çıkmış olan mevcut yönetime destek vermeleri, hem kendi meslekleri hem de
halkımızın sağlık sorunları açısında hayati bir önem taşımaktadır.
Kendi sorunlarına ve kendi örgütüne sahip çıkmayanlar kimseden de anlayış
ve yardım bekleyemez!
***Üstteki yazıda
Emre Kongar’ın hekimler ve sağlık
sistemi hakkında ki tesbitlerini bulmaktasınız. Hekimlik mesleği dışında ve de
bu sistem içinde olmayan bir kişi sistemi eğer bu kadar iyi analiz ediyorsa
demek ki her şey ayyuka çıkmış.
Sadece şunu öğrenmek istiyorum. Eğer bu yazılanlar yanlış
ise hekimler çok iyi koşullarda çok iyi maaşlarla çalışıyor ise mecburi hizmete
ne gerek var? Normal atamalar yapılsın bu güzel koşullarda çalışmak için herkes
sıraya girecektir zaten….
Yok eğer mecburi hizmet devam ettirilecekse , demek ki
sistemde yanlışlıklar ve eksiklikler var, düzeltilmesi gereken…
Umarım hekimler dahil herkes bu yazıdan üzerine düşen dersleri çıkarır ve daha aydın daha medeni koşullar için elini taşın altına koyar..
Bedelli doktorluk çıksa kaç kişi yararlanır hayal
edemiyorum…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder